Pinterest

Bir kaç ay önce hazırladığım Pinterest’ le ilgili sunum..

Posted in Uncategorized | Leave a comment

Nedenli Eylem Teorisi – Reasoned Action Theory – Planned Behavior Theory

İkna ve iletişim psikolojisi dersimiz için Elifcan Kuzgunkaya ve Nagihan Meriç ile hazırladığımız nedenli eylem teorisi sunumu.
The theory of reasoned action (TRA), is a model for the prediction of behavioral intention, spanning predictions of attitude and predictions of behavior. The subsequent separation of behavioral intention from behavior allows for explanation of limiting factors on attitudinal influence (Ajzen, 1980). The Theory of Reasoned Action was developed by Martin Fishbein and Icek Ajzen (1975, 1980), derived from previous research that started out as the theory of attitude, which led to the study of attitude and behavior. The theory was “born largely out of frustration with traditional attitude–behavior research, much of which found weak correlations between attitude measures and performance of volitional behaviors” (Hale, Householder & Greene, 2003, p. 259).
Posted in Uncategorized | Leave a comment

İletişim Kuramlarına Genel Bir Bakış (Ana Akım – Eleştirel İletişim kuramları)

Hazırladığım bir makale için ana akım ve eleştirel iletişim kuramlarının kısa bir incelemesini yapmıştım. Çok detaylı olmamakla beraber, genel bir fikir verebileceğini düşünüyorum.

ANA AKIM İLETİŞİM KURAMLARI

Laswell Modeli

Amerikalı bir siyaset bilimci olan Harold D. Laswell 1948 yılında yazmış olduğu makalesinde “Kim? Ne söyler? Hangi Kanal İle? Kime? Ne gibi bir etki ile?” sorularıyla iletişim eyleminin açıklamasını yapmayı amaçlamıştır. (McQuail, D. ve Windhal, S. 2005, D. ve Windhal, S. 2005, s.27)
Burada kimin, hangi kanalla, ne gibi bir etki ile, kime, ne söylediği sorunu üzerinde durulmuştur. Alıcı etkiye açık, pasif bir konumdadır ve iletişim tek yönlü bir süreç olarak işler.
“Buna göre ileticinin alıcıyı etkilemek amacında olduğu daha baştan kabul edilir ve buradan iletişimin iknaya yönelik bir süreç olduğu sonucuna varılır.” (McQuail, D. ve Windhal, S. 2005, s.29)
Modele yapılan eleştirilerden biri, bir siyaset bilimci olan Laswell’ in siyasal propaganda analizine uygun olarak şekillendirdiği bu iletişim modelinde, geri besleme öğesinin dikkate alınmamasıdır. Ancak bu model iletişim sürecini açıklamaya çalışan ilk model olması bakımından önem taşımaktadır. . (McQuail, D. ve Windhal, S. 2005, s.29)
Shannon ve Weaver Modeli – Matematiksel İletişim Kuramı
Matematiksel iletişim kuramı olarak adlandırılan modelin işleyiş biçimi: “Kaynaktan iletilen bilgi aktarıcı konumuna gelir, bir simge biçiminde alıcıya geçer ve alıcının algılama düzeyi ile hedefe ulaşmış olur.” (Görgün Baran, A. 1997, s. 28)
Bu iletişim modelinde teknik, semantik ve etkinlik sorunları olmak üzere 3 temel sorun bulunmaktadır. Teknik sorunlar, iletişim sürecinde simgelerin eksiksiz aktarılmasının mümkün olup olmadığını; semantik sorunlar, aktarılan simgelerin amaçlanan anlamının ne düzeyde aktarılabileceğini; etkinlik sorunları ise alıcı tarafından amaçlanan şekilde anlaşılmasının ne derece etkili olduğu üzerinde yoğunlaşır. (Görgün Baran, A. 1997, s. 28)
Bu sorunlar aynı zamanda Shannon ve Weaver’ ın iletişim modeline getirilen başlıca eleştirilerin de kaynağı olmuştur.
“Çizgisel yaklaşım içinde değerlendirilen bu model, iletilen mesajın alıcıya etkili bir şekilde aktarılmasını amaçlamakta ve iletişim sürecinde bunu engelleyen unsurların olabileceğini belirtmektedir. Bu iki yazarın iletişim sürecinde kullandıkları yeni ve temel kavramlarla, gürültü ortamına ilişkin yaptıkları açıklamalar bakımından iletişim kuramına katkıda bulundukları söylenebilir. Ancak iletişimi, göndericiden alıcıya akan doğrusal bir ilişki biçiminde değerlendirdikleri için eleştirilir.” (Görgün Baran, A. 1997, s. 30)
Berelson ve Lazersfeld, İki Aşamalı Akış Modeli
Lazersfeld, Katz ve Berelson’ ın gerçekleştirdiği etki araştırmaları sonucunda, kitle iletişim araçlarının bireyler üzerinde doğrudan rolünün sınırlı olduğu, bilginin aktarılmasında ve tutumların değişmesinde daha çok bireyler arası ilişkilerin etkili olduğu düşüncesine ulaşmışlardır. Bireysel ilişkinin etkisi resmi iletişim aracının etkisinden fazladır. (Görgün Baran, A. 1997, s. 64)
Bireyler, bulundukları grup içindeki fikirlerden kitle iletişim araçlarından iletilen mesajlardan daha çok etkilenirler. Grup liderinin fikri, grubun fikirlerinin şekillenmesinde önemli bir role sahiptir. (Erdoğan, İ ve Alemdar K 1990, s. 74-75)
Lazersfeld ve Berelson’ ın iki aşamalı akış modelinde kanaat önderleri kavramı önemlidir. Onlara göre kitle iletişim aracının verdiği mesaja tepki doğrudan ve anında gerçekleşmez. Bu tepki sosyal ilişkiler aracılığı ile fikir liderlerinden etkilenerek gerçekleşir. (Görgün Baran, A. 1997, s. 65)
“Kitle iletişim aracından verilen mesaj, doğrudan bireye gitmeden önce fikir liderlerine ya da grubun sözcüsüne ulaşarak bir kırılmaya uğrar. Bu kırılma sonucunda sözcünün de etkisiyle mesaj kabul ya da reddolunur. Burada fikir liderinin önemi ortaya çıkar ve mesaj iki aşamada akışkanlık kazanır.” (Görgün Baran, A. 1997, s. 65)
İki aşamalı akış modelinin önemi kitle iletişim araçlarının etkisinin sınırlı ve zayıf olduğunu ortaya çıkarmasında yatar.
Ancak kavramların belirsiz olması, iki aşamalı sürecin amprik olarak açıkça gösterilememesinin yanı sıra, modelin en ciddi zayıflığı, kitle iletişimden bireylere doğrudan gelen özgün ‘bir basamaklı’ etki sürecini kapalı olarak yadsıması veya ikinci dereceye koymasıdır. (McQuail, D. ve Windhal, S. 2005 s. 86)
Festinger, Bilişsel Uyumsuzluk Kuramı
Bu kuram bilme ile davranışım aykırı, çelişkili ya da birbirine zıt öğelerini ele almaktadır. (Marshall, G. 1999, s. 71) Festinger’ e göre, uyum ve denge arayışı içinde, idrakler arasında uyuma doğru bir dürtü vardır. Uyumsuzluğun azalması, ya bir insanın davranışlarındaki bir değişimle ya da bir tutum değişikliğiyle olabilir. (Marshall, G. 1999, s. 71)

NewComb’ un ABX Modeli
Bu modelin ana önermeleri; A ve B’ nin X’ e karşı yönelimlerindeki farklılıklar iletişimi teşvik edecektir. Bu iletişim sonuçta ilişkiler sisteminin ‘normal durumu’ olduğu varsayılan dengeyi kazanma eğilimi gösterecektir. (McQuail, D. ve Windhal, S. 2005, s. 44)

ELEŞTİREL KURAMLAR

Frankfurt Okulu – Chicago Okulu ve Kültürel Okullar

Gordon Marshall’ ın Sosyoloji Sözlüğü Frankfurt Okulu’ nu şu şekilde tanımlar;
“Frankfurt Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü 1923 yılında sosyalist araştırmalar yürütecek bir merkez olarak kurulmuştu. Bu okulun en önemli simaları Hitler’ in yükselişe geçmesiyle birlikte Amerika’ ya göç etmişler ve bir çoğu savaştan sonra da orada kalmıştı. Frankfurt Okulu’ nun en önce gelen kişileri Theodor Adorno, Max Horkheimer ile Herbert Marcuse’ tü….Okul ilk kurulduğu andan beri Ortodoks Marksizm’ e eleştirel bir açıdan yaklaşmış, iktisadı temel alan geleneksel açıklama biçimlerinden vazgeçerek ideolojik ve siyasal analizlere girişmişti.” (Marshall G. 1999, s. 180)
Frankfurt Okuluna göre modern devlet, sivil toplumu ve özerk kişiyi güçlü organlarıyla tahakküm altına alır. (Erdoğan, İ. ve Korkmaz A. 1994, s. 160)
Hall’ a göre popüler kültür, devlet ve halk ilişkisi sürekli, düzenli ve sonsuz bir ilişki değildir. Modern toplumlarda ilişkiler sürekli ve yeniden formüllemeye dayanır. Sivil toplum kendi hegemonyasını bu şekilde güvence altında tutar. (Erdoğan, İ. ve Korkmaz A. 1994, s. 160)
Gramsci ise bunun sadece ekonomik çerçevede değil daha geniş bir cephede gerçekleştiğini söyler. (Erdoğan, İ. ve Korkmaz A. 1994, s. 160)
Gramsci, hegemonyayı, üst yapının “özel”, yani devlete ait olmayan düzeylerinin rolü içine yerleştirir ve bu toplumsal hegamonyayı, kapitalist toplumlarda toplumsal düzeni korumanın başlıca aracı olarak zora başvurmaktan ayrı bir yere koyar. (Marshall, G. 1999, s. 300)
Frankfurt Okulu içerisinde yer alan Althusser’ e bu hegemonyanın kurulmasını devletin ideolojik aygıtlarıyla bağdaştırır.
Althusser biçimsel olarak devletin dışında duran, ama bir toplumda kurumlardan üretim ilişkilerini yeniden üretmek üzere, fiilen devletin değerlerini taşımaya hizmet eden eğitim, kilise, medya, aile, sendikalar ve hukuk gibi kurumların devletin ideolojik aygıtları olduğunu söyler. (Marshall G. 1999, s. 321)
Burada Althusser’ in medyayı da devletin ideolojik aygıtlarının içinde sayması, kitle iletişim araçlarının da hegemonyayı sürdürmek amacıyla kullandığına vurgu yapmaktadır.
Frankfurt Okulu’ nun kültür endüstrisini inceleyen diğer önemli temsilcileri ise Adorno ve Horkheimer’ dir. Kültür endüstrisi kavramı ve kitle kültürüne yönelik eleştiriler; teknolojinin kitle iletişim araçları boyutundaki gelişiminin toplumun ekonomik ve siyasal koşullarıyla yani üretim – tüketim ilişkisi ve ideolojik perspektifle yakından ilişkisine değinir. (Görgün Baran, A. 1997,; 125)
Adorno ve Horkheimer’ e göre modern toplumun tekelci kapitalizmdeki kültürü, kitle kandırmacasından başka bir şey değildir. (Erdoğan, İ ve Korkmaz A. 1990, s. 216)
Kültür endüstrisine ve popüler kültüre bu yaklaşım tarafından düşük bir değer atfedilmiştir.
“Kültür endüstrisi kitle iletişim araçlarıyla, ürünlerinin bireyler tarafından kabul edilmesinin en önemli aracı sayılır. Bu kabullenme de bireyin toplumla özdeşim kurmasını gerektirir…. Böylece özdeşliğin sağlanmasında en büyük payı üretim aygıtının işletilmesinde görülür. Ayrıca iletişim araçları beraberinde belli alışkanlıklar ve davranışlar getirerek tüketiciyi üreticiye, üreticiyi de sisteme bağlayan özdeşim içine sokarak aynı duygusal ve entelektüel tepkilerin gelişmesini sağlar.” (Görgün Baran, A. 1997, s. 129)

Bu bölümde açıklanan okullar ve düşünürler, kültür kavramını farklı bakış açılarıyla ele almışlardır. Kitle iletişimin, popüler kültür üzerine etkisi, devletin ideolojik aygıtlarının hegemonya kurmaya etkileri, kültürün bir endüstri haline gelmesinin değerlendirildiği bu okullarda, kitle iletişim araçlarının üst – alt yapılar üzerlerindeki etkileri ve bireylerin kitle iletişim araçları karşısındaki pasif ya da aktif konumları değerlendirilmiştir.

DİĞER YAKLAŞIMLAR

Göstergebilim ve Yapısalcı Dilbilim

Gordon Marshall’ ın Sosyoloji Sözlüğü’ ne Marshall G. 1999, s. 641-642) göre yapısalcılığın ve göstergebilimin kurucularından Saussere, inceleme nesnesinin sınırlarını belirleyebilmek üzere iki karşıtlık kümesi ortaya koyar: dile (langue) karşı söz (parole) ve eşzamanlığa (synchronic) karşı art zamanlılık (diachronic). Buna göre, dilin devamlılığını ve buna bağlı olarak bir iletişim aracı işlevi görmesini sağlayan, parole’ ün art zamanlılıkları değil, langue’ ın –ya da dilin toplumsal olarak yerleştirilmiş, yapısal, somut boyutlarının- eşzamanlılıklarıdır.
Saussere dilin incelenmesinde gösteren ve gösterilen olgularını ortaya atmış ve bu şekilde dilin yapısal bir incelemesini yapmıştır.
Bireyin dil ile ilişkisini ortaya koyan bu yaklaşım, aynı zamanda toplumsal bir fenomenin analizinde de yapısalcı bir yaklaşımın ortaya çıkmasına ön ayak olmuştur.
Fransız edebiyat eleştirmeni Roland Barthes göstergebilimin en önde gelen savunucularından birisi olmuştur. Barthes gösterge kavramını modern mitler olarak yorumladığı şeyleri analiz edecek biçimde geliştirmiştir.

Kullanımlar – Doyumlar Yaklaşımı

Bu yaklaşım, insanların gereksinmelerindin karşılanarak doyuma ulaştırılması gerektiği düşüncesinden hareket eder. Kitle iletişim araçları doyum için kullanılan araçlardan biri olarak kabul edilir. Bu araçlar ve onun ürünleri arasında seçimler yapılarak gereksinimler karşılanır ve gerginlik giderilmeye çalışılır. (Görgün Baran, A. 1997, S. 66)
Bu yaklaşımın önemi, medyanın bireyler üzerindeki etkisinden çok, bireylerin medya ile ne yaptıklarını sorgulamasıdır.

Sessizlik Sarmalı

“Noelle – Neumann’ a göre kuramın başlıca sayıltıları aşağıdaki şekildedir;
Toplum, sapkın bireyleri yalnız bırakmakla tehdit eder.
Bireyler devamlı yalnızlık korkusu ile yaşarlar.
Bu yalnızlık korkusu bireylerin her zaman fikir iklimini tayin etmeye çalışmasına neden olur.
Bu tahminin sonuçları kamunun davranışını, özellikle de düşüncelerin açıkça ifadesini veya gizlenmesini etkiler.” (McQuail, D. ve Windhal, S. 2005; sf: 146)
Bireyler egemen görüşün dışındaki fikirlere sahiplerse görüşlerini ifade etmeye daha az eğilimli olacaklardır.

Posted in Uncategorized | Tagged , , | 1 Comment

Endorsement in Advertising – Reklamda Ünlü Kullanımı

Bahçeşehir Üniversitesi Reklamcılık ve Marka İletişimi Yüksek Lisans programında aldığım, Reklamcılığın temel kuramları dersi için Reklamda Ünlü Kullanımı konusuyla ilgili hazırladığımız sunum. Burada kullanılan “tanıtıcı” kelimesinin endorsement’ ı tam olarak karşılamadığını söyleyebiliriz. Ayrıca sunum formatının içerdiği yoğun yazı içeriği aynı … Continue reading

More Galleries | Tagged , , , , , | Leave a comment

101

hayatim icin birseyler yapma cabalarindayim son donemde. universiteden ilk mezun oldugumda hic aklimda olmayan yuksek lisans son donemdeki en buyuk tutkum olmus durumda. zamanimin yarisini hem maddi hem manevi olarak buyuk bir yukun altina girecek olmanin verdigi stressle, diger yarisini da yeniden birseyler icin heyecan duymanin verdigi mutlulukla geciriyorum. buyuk ihtimalle onumuzdeki 3 senemi maddi ve de manevi bocalama icerisinde yorgunluk ve stressle gecirecek olsam da icimde kendim icin, gelecegim icin adimlar attigim icin bir taraftan huzur var. 

6-7 senelik calisma hayatimin son 3 yilindaki kurumsal tecrubem ve hem is hem de ozel hayatimda gordugum kadariyla, eger bir seyler icin cabalamazsan kimse seni kolundan tutup sana yeni bir hayat sunmuyor, hedeflerini belirlemiyor. 
yeni gelen nesil tamamen donanimli ve calismaya kendine gelistirmeye hevesli. bunun altinda ezilmemek, bu kalabaliktan siyrilmak icinse devamli kendini yenilemek ve varolanin ustune yeni bilgiler eklemek gerekiyor. yoksa teorinin dedigi gibi ortama ayak uyduramayanlar, yok olup gidiyorlar.
ben suan onume bir hedef koymus  bulunuyorum. ve bu hedefe ulasabilmek icin motivasyonum cok yuksek. onumde yapacagim daha cok is var ve hedefime eristigimde umuyorum ki hayat bana yeni hedefler verecek heyecanimi devam ettirecek. 

son 10 yildir buyuk ilgi duydugum, pazarlama, reklamcilik ve spesifik olarak sosyal medya artik benim icin bilgisayarda gecirdigim bos vakit degil, ogrenilecek cok seyi olan ve yapmayi istedigim meslege donustu. yuksek lisansimi bu alanda yapip, teorik ve pratik bilgimi guclendirmek istiyorum. inaniyorum ki ben kendi yapimi saglamlastirirsam, hayat da bana bunun karsiligini verecek. 

*trillian astra bahcesehir universitesinden bildirdi.

Posted in Uncategorized | 1 Comment

world is my stage.

Bu blogu açmamın üzerinden zaman geçti. Ve ben uzunca bi süredir, her akşam acaba bugün ne yazabilirdim diye düşünüp, aslında yazmıycağım şeyleri hayal ettim. Sonra sabah uyandım, işe gittim, eve döndüm, arkadaşlarımla buluştum, ailemi gördüm. Sonra tekrar düşündüm düşündüm. Ama hiç yazmadım. Çoğu kişi bir çok şeyi yapmayı hayal eder, sonrasında ise hiç bir adım atmaz ya (hani şu çok zengin olmak isteyip, dua eden ama bunun için bir piyango bileti bile almayan adam misali) ben de aynısını yaptım işte.

Bugün Avusturalya’ daki arkadaşım Rose’ dan gelen bir maille başladım güne.  Bir çok cümlesini buraya yapıştırmak istediğim bir yazıyı paylaşmıştı. Ve bana neden bugün olmasın sorusunu sordurttu bu yazı. Beğendiğim bir kaç cümlesini yazacağım ve eğer bunu okuyan birileri olursa da onlara da ilham vermesini dileyeceğim. Yarın gerçekten yok, aslında yaşadığımız hep bugün!

That which has been is what will be, That which is done is what will be done, And there is nothing new under the sun.

Your job is to collect ideas. The best way to collect ideas is to read. Read, read, read, read, read. Read the newspaper. Read the weather. Read the signs on the road. Read the faces of strangers. The more you read, the more you can choose to be influenced by.

Steal things and save them for later. Carry around a sketchpad. Write in your books. Tear things out of magazines and collage them in your scrapbook.

Steal like an artist.

If I waited to know “who I was” or “what I was about” before I started “being creative”, well, I’d still be sitting around trying to figure myself out instead of making things. In my experience, it’s in the act of making things that we figure out who we are.

All the world’s a stage,
And all the men and women merely players:
They have their exits and their entrances;
And one man in his time plays many parts

The point is: all the world’s a stage. You need a stage and you need a costume and you need a script. The stage is your workspace. It can be a studio, a desk, or a sketchbook. The costume is your outfit, your painting pants, or your writing slippers, or your funny hat that gives you ideas. The script is just plain old time. An hour here, or an hour there. A script for a play is just time measured out for things to happen.

Fake it ’til you make it. 

Şu abinin yazdığı bu yazıyı arası okumamın iyi olacağını düşünüyorum.

G,

Posted in Uncategorized | Leave a comment

Hello Stranger!

Biraz daha gecikecek ama güzel olucak.

Posted in Uncategorized | 4 Comments